Anasayfa /
SSS
SIKÇA SORULAN SORULAR
Ne yazık ki o dönem, o karmaşada tüm bilinen ailelerin başına gelen dedemin de gelmiştir ve kısa süreli dahi olsa sıkıntı çekmiştir. Yoksa isyana karışmamıştır.
Said Nursi’nin Van’da kaldığı dönemde kendisiyle tanışmıştır. I. Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesi’nde, Ruslara karşı milis güçlerinin içerisinde yer alarak yurdu savunup birlikte esir düşmüşlerdir. Said Nursi, Sibirya’ya; dedem ise Hazar Denizi’ndeki Nargis Adası esir kampına yollanmıştır. Her ikisi de Dar’ül Hikmet-i İslamiye üyesiydiler. Daha sonra Said Nursi, İstanbul’da birçok kez dedemin evinde misafir olmuştur. Said Nursi dışında, Süleyman Hilmi Tunahan da yakın dostları arasındaymış. Kendisine muhabbet besler, yazılarını desteklermiş.
Vefat ettiğinde bunu kendisine sorabilecek yaşta değildim. Ancak öyle olmadığı kanaatindeyim. Misalen; devletin izni ve bilgisi dahilinde, İstanbul’da Kürt Hevi Talebe Birliği içerisinde, talebelerin komünizme kaymasını engellemek üzere devlet ve rejim yanlısı çalışmalarda yer almıştır.
Öyle şey mi olur? İslam ile ırkçılık bir arada gider mi? İslam âlimi olan Abdürrahim Zapsu, her daim ırkçılığın dinde yeri olmadığını da ifade etmiştir. Buna mukabil Türk-İslam ekolünün önemli ismi Necip Fazıl Kısakürek ve Cevat Rıfat Atilhan ile birlikte Büyük Doğu Dergisi’nde birlikte çalışmazlardı.
80’lerin sonunda, birlikte çalıştığım Arvasilerden rahmetli mühendis Enver Arvas vasıtasıyla bir araya gelmiştim. Hem Abdürrahim Zapsu’nun torunu, hem TÜSİAD’lı; üstelik basında çıkan bazı aykırı düşüncelerim, Recep Tayyip Erdoğan’ın dikkatini çekmiş. İlk görüşmemiz, ofisimde uzun saatler sürüp muhabbete dönüşmüştü.
Cem Boyner’e, Yeni Demokrasi Hareketi’nde destek olmaya çalışmıştım. Ardından, çok sevip saygı duyduğum rahmetli Korkut Özal, babamın partisi Demokrat Parti’nin başına geçtiğinde, önce İstanbul İl Başkanı, sonra genel başkan vekili olmuştum.
Maddi düşünüyorsanız, hayır. Ancak 1994 İstanbul Büyükşehir Belediye seçimi öncesinde, evimde verdiğim özel bir davette Tayyip Bey’i iş çevreleri ile bir araya getirmiştim. Parti kuruluşuna kadar Türkiye ve yurt dışındaki tüm önemli ilişkilerimle tanıştırmaya çalıştım.
Baba tarafım, bir zamanlar devletçe tehlike olarak görülen Kürt ve İslam yönü ağır basarken; anne tarafım ise Rumeli göçmeni. Yani, tipik bir “Türk” olarak Almanya’da büyüyüp azınlığın ne demek olduğunu anlayarak yaşadım. Alman eğitimi, “neden” sorusunu sürekli kullanmamı ve fikirlerimi açıkça belirtmemi sağladı. Ülkemi seviyordum; 90’lı yıllardaki devlet mafya ilişkisi, başörtüsü gibi dini baskılar, YÖK sistemi, solcu veya Kürtlere baskılar şeklinde, insanlarımızın bölünmesi hususları sebebiyle genç bir iş adamı olarak hukukun üstünlüğünü ve gerçek demokrasinin oluşabilmesi için siyasetle ilgilendim. AK Parti’nin kuruluş aşamasında, farklı kesimdeki insanları (sosyal demokrat, liberal vs.) bir araya getirmek için çalıştım. Amacım; sadece herkesi kucaklayan bir partinin kurulmasını sağlamaktı. Siyasetle uğraştığım halde, hiçbir zaman siyasetçi olma arzum olmadı. Yani, mesleğim “siyasetçi” olamazdı. Parti kurulurken davet ettiğim ve geleceğini umduğum bazı arkadaşlarım geri çekilince kurucular arasında yer aldım. Hiçbir zaman, değil parlamenter; devlet memuru dahi olmamaya bilhassa dikkat ettim. Sadece, Parti Genel Başkanımızın Veri Koordinatörlüğü vazifesini yaptım. 2007 Seçimleri akabinde, vazifemi yerine getirdiğime inanarak affımı istedim. Genel Başkanımız, bu talebimi 2008 Mart’ında kabul ettiğinde, partide de hiçbir vazifem kalmadı.
Partide görev aldığım dönemde, hukuken mecbur olmadığım hâlde, ahlaken doğru olduğuna inandığım için tüm ticari hayatıma ara verip; şirketlerimizdeki tüm hisse ve haklarımı ağabeyim Aziz Zapsu’ya devretmiştim. En çok fındık ticareti üzerinden hedef alındığım dönemde, Balsu Gıda, değil büyüme; 90’lı yıllardaki %15 pazar payından %2’ye düşerek çok büyük bir küçülme kaydetmiştir. Yani aksine ticari olarak ciddi zarara uğradığım bir dönemdir. Ancak iş hayatına tekrar döndüğüm 2008’den 7 sene sonra, tekrar bu pazar payına ulaşabildik.
Aslında ben de merak ediyorum. Bu konuda, Dışişlerimizin resmî kayıtları ne diyor? Tabii ki cevabım var. Ancak bunu Sayın Cumhurbaşkanı’na sormakta fayda var.
Sadece onlarla olur mu? Her yerde yazdı; Alman BND ve İngiliz MI5’a da üyeyim. Zaten PKK, hatta El Kaide de cabası. İnsanlar bilmediğinde, anlamadığında bir şeyler yakıştırıyor…
O dönem bankaların Fiskobirlik’e kredi vermesini engellemem söz konusu dahi olamaz. Birilerinin kendi başarısızlıklarını örtmek için de en kolay günah keçisi Zapsu idi. Benim anladığım, kredi alınırken yeterli proje ve iş planı sunamadıklarından dolayı krediyi alamamışlar.
Dedem Abdürrahim Zapsu ile Musa Anter, İstanbul Dicle Talebe Yurdu döneminde tanışmış; dedem, Musa Anter’in halam Ayşe Hale ile evlenmesine müsaade etmiştir.
Tezkerenin geçmesini istememin nedeni; sadece ABD’nin teklif ettiği maddi unsurlar değil, asıl bunun neticesindeki anlaşmaya göre tüm Kuzey Irak’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin kontrolüne geçeceği idi. Bugün, işin bu kısmını kimse düşünmemekte. Geçseydi acaba ne olurdu? Misalen; PKK şu andaki gibi Kuzey Irak’ta konuşlanabilir miydi?
Sayın Dişli ve ben, Amerikalı AK Parti muhaliflerine hitap etmek için söz konusu toplantıya katıldık. Toplantının hiç usulü olmadığı halde, biz bu toplantıyı Türk gazetecilere açtık ki kapalı kapılar ardında ne konuşulduğunu duysunlar. Orada bulunan Türk gazetecilerin aksine, Amerikalılar kastettiğim “faydalanmak” fiilinin gerçek anlamının bazı Türk gazetecilerin yorumladığı gibi “manipüle” etmek olmadığını, burada “kullanmak” fiilinin “iletişim kanalı olarak kullanmak” manasında ve de kendi şahsi kredibilitesini verdiği mesaja katabilen bir kanal olarak kullanılmak manasında olduğunu anladılar. Durum, hiçbir şekilde basında yansıtıldığı gibi değildir. Zaten bu konu ile ilgili olarak hakkımda “Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Başbakan’ı aşağıladığım” için suç duyurusunda bulunulmuş. Şişli Başsavcılığı 19.07.2006 tarihinde, gördüğü belgelerden sonra takipsizlik kararı vermiştir. (Karar N0: 2006/950)
Yasin El Kadı’nın şahsı ile benim şahsımın doğrudan herhangi bir şirkette ortaklığı söz konusu olmamıştır. Bununla birlikte, onun ortak olduğu bir şirketle benim ortaklığım olmuştur. Fakat şuna dikkat edilmeli: Kendisi ile dolaylı ortaklık kurduğumuz dönemlerde, ülkemizde oturma müsaadesi olan, yurt dışından getirdiği kaynaklar için Hazine’den yatırım izinleri alan, ülkemizde yatırım yapmasında hiçbir sınırlama olmayan gözde bir yatırımcıydı. Ayrıca, ticari hayatımın hiçbir döneminde, ailemin dışında, herhangi bir kimsenin kapitali ile yatırım yapmam söz konusu olmamıştır. Kendisi ile BİM A.Ş. başta olmak üzere bazı şirketlerde bulunan dolaylı ortaklıklarımız ise 2001 öncesi sona ermiştir. Ayrıca Yasin Bey’e, El Kaide iftirasını atanların (mesnedilen suçların tamamen yanlış olduğu tüm dünya mahkemelerince kanıtlandı) benim kendisi ile ortak olduğum süre içinde, diğer iki ortağımızın Bank Of Amerika ve Merrill Lynch olduğundan da hiç bahsetmediler.
Kayınpederim, 12 Nisan 2017’de vefat etti. Ama Vera Varlık basından takip ettiğim kadarı ile Eylül 2019’da Uzel’i satın almış. Nasıl olduysa ölümünden 2,5 sene sonra bu dedikoduyu çıkarabilmişler. Ayrıca rahmetli kayınpederimin böyle bir üyeliği olduğunu bilmiyorum. Rahmetli oldukça aktifti, STK’lar nezdinde de çok sosyaldi.
Uzel ile ilgili olarak da 1996 senesinde Uzel’deki hisselerimizi, dayım Ahmet Uzel’e sattık ve hiçbir ortaklığımız kalmadı. Biz ortaklıktan çıktıktan 23 sene sonra olan bir iflas veya satış ile neden ve nasıl ilgimiz olsun?
Rupert Murdoch ile tanışıklığım, herhalde 20 seneyi aşmıştır. TGRT satışı ile ilgili olarak hiçbir şekilde, ne alıcı ne de satıcıyla maddi ilişkim olmuştur. Kamera Reklam konusunda, ne ilişkim ne de haberim olmuştur. Çünkü; kayınpederimin hayatı boyunca, hiçbir işine prensip olarak yakından uzaktan müdahil olmadım. Kaldı ki; Murdoch’un grubuna bağlı yüzlerce şirketten birinin Kamera’yı almasından ne benim, ne de Murdoch’un haberi dahi olmamıştır.
Soros’un, Murdoch ile hiçbir alakası yoktur. Tam tersi, Murdoch ne kadar sağ kanat ise, Soros da o kadar soldadır. Birbirlerinden hoşlandıklarını sanmıyorum. George Soros’u, Can Paker’in evinde bir yemekte, 90’lı yıllarda tanımıştım.
Pek tabii, partinin ilk yıllarında beraber çalıştığım bir kardeşimdir.
TPG’nin sadece Türkiye danışmanı değil; Dünya Kıdemli Danışmanlığını, 2008-2017 yılları arasında yaptım. MEY’in Diageo’ya satışında, gayet tabii ki rol oynadım. Zaten prensip olarak uygun görmediğim içki işinden çıkmalarını en baştan şart koşmuş ve hemen satılabilmesi için elimden geleni yapmıştım. Sağlık sektörüne, 6 aylık bir çalışma neticesinde, büyük bir yatırım yapmak üzere; “closing”, yani alım anlaşmasının yapılma günü 18 Temmuz 2016 Pazartesi iken 15 Temmuz akşamı ihtilal teşebbüsü neticesi, TPG ertesi gün Türkiye’den çıkmıştır.
Muhtar Kent, uluslararası şirketlerde görev yapan Türkler arasında öncüdür. Sadece benim için değil, bütün Türkler için bir övünç kaynağı ve örnek olmalıdır. Çok eski bir arkadaşım, ailecek çok samimi olup görüştüğüm dostumdur.
Hayır, sosyal medyada Kraliçe’nin verdiği davete katılmamdan dolayı birtakım hurafeler dolaşmakta. Davette el sıkmanın dışında, bir görüşmem yoktur.
Birincisi, hakikaten haberim yoktu. Ancak kendimde fetva verecek din bilgisi görmediğim için bunu dini bir sebeple değil, kültürel (örf-adet) sebeple ve ayrıca siyasi neticelerden dolayı doğru bulmadığımı belirttim. Netice olarak; medyaya çıkacağını anladığım an, Başbakan Tayyip Bey’e zarar vereceğini düşündüğümden dolayı hemen istifamı verdim. Ancak Tayyip Bey, istifamı kabul etmedi. Geriye baktığımda, ilk günkü basın açıklamamda dediğim gibi netice olarak eşim kumar partilerinde veya daha kötü bir durumda resimlenmemiş; kendi doğrularına göre bir tarzda dini vecibe yerine getirirken resimlenmiştir. Ayrıca, aradan 14 sene geçmiştir. Kendisi ile ve kızlarımla hacca gittik. Allah rahmet eylesin, Savaş Ay’ın arşivde göreceğiniz Sabah Gazetesi kupürüne de bir göz atın.
İfadem eksik olmuş; çünkü Akkuyu bir Türk şirketidir. Ancak sermayesi %100 Rus şirketlerince ödenmiştir. Öte yandan, herhalde istihbaratlarınca uygun görüldüğümden dolayı bana, Moskova’daki ana şirkete Danışman ve Akkuyu’ya Yönetim Kurulu Üyesi olamamı istediklerini onlar teklif ettiler.
Hem Batı, hem Doğu konusunda ise nasıl aynı anda ilişki kurmam konusu aslında çok zor değil.
- Her zaman çok açık, gizli kapaklı olmadan düşündüğünüzü, doğru bulduğunuzu söyleyeceksiniz. Kimseden de çekinmeden…
- Herkesle empati kurmaya çalışacaksınız. Her kültür farklıdır. Onları anlamaya çalışacaksınız. Ben ABD’lilere; “en başta sizin General Electric’in yatırım yapmasını, olmadı Alman RWE’nin, ya da Japon Westing House’un yatırım yapmasını istedim. Ne siz ne de onlar gelip teklif dahi vermediniz. Benim ülkemin değil 5-10 sene, 1 saniye dahi vakit kaybına takati yoktur, mecburen bizi Ruslara ittiniz” dedim ve hâlâ da aynı şeyi söylüyorum.